20 Ağustos 2016 Cumartesi

Halil Cibran - Meczup

       Şu son günlerde yapılacak en güzel eylem hiç bir şey yokmuşçasına okumak... Ben de bundan mütevellit kitaplara sarıldım galiba, bunca zamandır okuyamadıklarımın acısını çıkarıyorum...

Hafif, derin, sürükleyici... Halil Cibran kitabında hakikatin peşinde olan, tüm yalandan arınıp kendi benliğini bulan bu süreçte de giderek yalnızlaşan bir "meczup"tan bahsetmekte. Kitap kısa kısa farklı görünen ama özünde aynı şeyleri aktaran hikayelerden oluşmakta. Bu yüzden okunması oldukça kolay. Karışık ve anlaşılmaz gibi görünse de esasında özü hep aynı, yalnız ama giderek özgürleşen bir adam... 

Ben Halil Cibran'ın kalemini sevdim, diğer kitaplarını da en kısa zamanda edinip okuyacağım. Peki sizin en sevdiğiniz Halil Cibran kitabı hangisi?

6 Ağustos 2016 Cumartesi

Elif Şafak - Havva'nın Üç Kızı


Böyledir işte, asırlardan bu yana... Sen misin fazla konuşan, had hudut tanımayan, adaletsizliğe başkaldıran, evvela dilin gider bu topraklarda. Yitirirsin kelimeleri, etinden et çekilmiş gibi cımbızla.

     Havva'nın Üç Kızı... İddialı, beklentiyi arttıran bir isim! Ne senaryolar, ne hikayeler çağrıştırıyor değil mi? Benim için öyleydi en azından. Başarılı pr çalışmalarının sonucu kitaba olan merakım ve ilgim giderek büyüdü ve toplu siparişimin içerisinde bu kitapta yerini buldu.

      Aslında ilgi çekici bir hikaye olabilecekken fazla zorlama ve sipariş üzerine yazılmış gibi geldi kitap bana nedense... Her şey vardı. Birbirinden kopuk bir aile; baba solcu, abi marksist, küçük abi faşist, anne tarikat müridi... Bir de esas kızımız var Peri nam-ı diğer müterreddit!! 

      Peri, canım benim bu kadar karışık politik görüş içerisinde kendine yer bulamamakla birlikte hep çelişkiler içerisinde kalmış bir kızımız. Ama içten içe de inançsız babasına ve büyük abisine yakınlık duyuyor. Buna karşın tam olarak da dini red edemiyor. Annesi neredeyse feraceler içerisinde gezerken babası her akşam rakılarla kafasını dağıtıyor. Anne odada hoca efendisinin kitaplarını okurken, baba içer de zaman zaman arkadaşlarıyla bazen de tek başına ülkeyi kurtarıyor. Aslında belki de her ev içerisinde olabilecek çelişkiler silsilesi o kadar uç ve o kadar belirgin bir şekilde verilmiş ki zorlama gibi hissettiriyor.

      Ne tam bir dindar ne de inançsız. Aile çok zengin değil ama çok fakir de değil.. Aslına bakarsanız İstanbul'un sıradan bir semtinde orta halli bir aile portresi çizilmesine karşın zaman zaman durumlarının kötü olduğu da vurgulanmış. Buna rağmen aydın babanın hedefleri, açık görüşlülüğü ve tabi ki tatliş kızımız Peri'nin çalışkanlığı sayesinde Oxford'u kazanıyor, bir arsa satılıyor ve kızımız okumaya yurt dışına gidiyor. Kitap boyunca okul masraflarını karşılayacak bütçeye sahip bir aile miydi değil miydi bunu düşündüm anlamsız bir şekilde... 

       Kızımızın okulu kazanması ile birlikte bambaşka bir çevresi oluyor, karmaşalarını geride bıraktığını zannederken daha büyük karmaşalar içerisinde buluyor kendini...

         Oxford'ta daha ilk günden Şirin ile yakınlık kurar Peri. Şirin oldukça rahat, İran'ın baskıcı rejiminden kaçmış bir Müslüman ailenin kızıdır ancak oldukça nettir. İnançsız ve kural tanımaz tam bir günahkardır. (!) Günahkar olarak nitelendirirken sevgili Shafak neyi kast etti bilemiyoruz tabi ki ya da biliyoruz ancak bu nitelendirmeyi oldukça rahatsız buldum. Diğer kankamız ise Mona, tam bir Müslüman; dinin bütün gereklerini yerine getiren başı kapalı aynı zamanda da feminist bir kadın. Münkir ve Mümin'i de buldu yani... 

          Bu 3 farklı kafada ki kadını birleştiren tek ortak nokta ise Tanrı Felsefesi dersi veren Profesör Azur! Muhteşem düşünceleri, entellektüel birikimi ile kendine hayran bırakan bir adam. Hikaye Azur'un dersleri etrafında dönmeye devam ediyor ancak karakterler de özellikle Mona'da fazla detaya girilmemiş. Sürekli münkir ve mümin arasında bir çatışma var ki diyaloglar o kadar zorlama ki, sanki kenara not edilmiş şunları da bir gün bir yerde serpiştireyimler ile dolmuş taşmış.

        Sadece bunlarda değil öyle eleştirel ve dolu dolu bir kitap yazmış ki Shafak; modernleşme, dindarlık, oportünizm, çarpık kentleşme, betonlaşma, bekaret, aile sırları gibi konulara da yer yer değinmeden edememiş. 

        Tüm bunlara rağmen kitap oldukça havada bitiyor, yani hikaye kurulmuş geliştirilmiş ama net bir son yazılamamış gibi. Ayrıca Peri'nin Oxford sonrası hayatı ile ilgili hiç bir ip ucu yok. 14 yıl geçmiş, karakterimiz zengin kocayı bulup köşeyi dönmüş ama bu yaşadığı korkunç olaylar sonrasında nasıl doğrulmuş bu kısımlar oldukça boş...

        Baba ve Piç'i, Bit Palas'ı severek okuyan ben açıkçası bu kitapta aradığım hiç bir şeyi bulamadım. Ayşe Arman her zaman ki gibi sevgili Elif Hanım'ın kitabını baş yapıt olarak değerlendirirken (buradan okuyabilirsiniz) Nihat Genç'in kitapla ve Elif Shafak ile ilgili yorumları bir hayli çarpıcı okumak isteyenler buraya tıklayabilir. Ahmet Hakan da boş durmamış ve yazmış, okumak isteyenler için o da şurada dursun. Velhasıl ben bu kitabı pek sevmedim. Siz okuduysanız nasıl buldunuz merak içerisindeyim, neleri sevdiniz? Ya da neden sevmediniz?

5 Ağustos 2016 Cuma

Ağustos Şarkıları #2

     Yaz aylarının son durağı.. Benim gibi henüz tatilini yapamamış, zorlu sıcaklıkları atlatmanın türlü yollarını aramış bünyeler için Ağustos ayı deniz ayı! Biz de artık soğuk meşrubatlarımız denizin, kumun, güneşin tadını çıkarabiliriz. Yaşasın! Happy hourlar bana gelmez ben takarım kulaklığımı, çalarım müziğimi diyenlere özel yaz şarkılarını paylaşıyorum. 

Blue sky - cazzette

Jonas Blue - Fast Car

Mahmut Orhan Ft. Sena Sener - Feel