30 Eylül 2013 Pazartesi

Evimizin Yeni Üyesi, Küçük Kızımız Mia

    Yıllardır bana arkadaşlık edebilcek tatlı şirin mi şirin bir köpeğim olsun isterdim. Tabi annemin hayvanlara karşı ürkekliği ve aşırı titiz halleri birleşince pek mümkün olmadı. Neyse kendi evim olsun ilk iş bir köpek sahiplenicem düşüncelerimle yanıp tutuşurken ev arkadaşımın hayvanlardan korkması ve evde -özellikle öğrenci evinde- köpek besleyen arkadaşlarımın sıkıntılarını görünce istemeye istemeye ne yazık ki vazgeçtim.

     Bu sene ev arkadaşımın mezuniyetiyle yeni bir ev arkadaşıyla taşındım. Bir sabah uyandığımda penceremin altında bir köşeye sinmiş bembeyaz bir kedi yavrusunu görünce hemen bahçeye koştum ki normalde kedilerden ürken ben elimdeki mamaya koşarak gelen kediyi görünce sahiplenmeliyim diye düşündüm. Ev arkadaşımında "allaaam nasıl tatlı nasıl şirin" çığlıklarıyla hem fikir olup gerekli tüm malzemelerimizi alıp birlikteliğimize başladık :) Tabi aşılarıydı, kontrolleriydi tahminimizden daha maliyetli bir şey olsada bir canlıya hayat vermek, aynı yeri paylaşmak, iletişim kurmak çok keyifli :) 



    Şimdilik kısa birlikteliğimizde biraz sıkıntı yaşıyoruz. Kızımız çok şımarık ve oyuncu. Evde kötü polis, iyi polis modundayız. Tabi bu hallerimiz işe yarıyor mu muamma. Biz yokken mutfak kısmına geçmeyen Mia, salondan çıkar çıkmaz bulaşıklığın, mutfak tezgahının tepelerinde, bizi görünce pırrr aşağı... Annem görse sinir krizleri geçirip, çeşitli hastalık teorileriyle hayattan bezdirir; evde bir kedimiz olduğunu da henüz söylemedim ziyarete geldiğinde sürpriz olsun istiyorum, kesin bayılacak :) Sokakta bulduğumuzdan kedilerin çokta yıkamaya ihtiyacı olmadığını bildiğimiz halde yıkadığımızdan olsa gerek banyoya girmiyor neyse ki... Koltukları cırmalıyor ama sanırım bir şekilde tekli koltuğu cırmalayabileceğini öğrettik, daha doğrusu onu gözden çıkardık :) Ankara kırması olduğu için sağır olma ihtimali varmış ama hala çözemedik, ya çok akıllı işine geldiğini duyuyor ya da biz öyle düşünüyoruz :) Bir de cam kapı açamaz olduk, camı açıyoruz hooop pervazda, balkonu açıyoruz hoop dışarda, atlama eğilimi yok aslında ama camın altını kediyle dolduruyor, biraz büyüsün çapkın olacak herhalde bizim kız :) 

   "Ayyy bakamıcaz galiba" diye ağlansakta, bir canlıyla birlikte olmak, bir hayvanı sahiplenmek, onunla ilgilenmek, oyun oynamak dünyanın en keyifli duygularından biriymiş. Umarım elinden gelen herkes bir hayvanı sahiplenir, ya da onlara yaşam alanı yaratabilir.



Not: Sahiplenebilir diyorum çünkü hayvan ticaretine karşıyım. Dışarda bakıma muhtaç bu kadar canlı varken ve onlara yardım edebilecekken milyonlar, milyarlar verip almak bana mantıklı gelmiyor. 

27 Eylül 2013 Cuma

Teknoloji Başa Bela

   

      Akıllı telefonlar, laptoplar, ipadler vs. teknolojik aletler geliştikçe bazı şeyler monotonlaşmadı mı? Yani efendim durun bir saniye hemen fotosunu çekmeliyim, hayır yemeğe başlamayalım şurada paylaşçam, ayyy hemen check-in yapalım, hatta cadde boyu check-in yapmaya devam edelim... Bu programların ve teknolojik aletlerin bir çoğunu kullansam da abartıyor muyuz bazen? Telefonları kurcalamaktan iki kelam edemez olduk sanki..

     Belli başlı kişiler facebookuna bunu yüklemişin şekerim, ay geçende şuraya gitmişin falan demeye başlayınca yani birazcık özel hayatı takip etmenin ötesine taciz boyutuna varınca düşünmeden edemedim. Biz mi ortam yaratıyoruz, yani paylaşmak mı hata; kurcalamak mı.. Karar veremedim, rahatsız oldum.  

    Paylaşmamak bir yerde en iyisi sanırım. Biz mi çok abarttık?

     

      

    

19 Eylül 2013 Perşembe

Film : Menekşe'den Önce


   Soner Yalçın'ın çekimlerine başladığı ancak kendisinin "odatv" operasyonunda tutuklanıp Silivri Cezaevine gönderilmesinden sonra arkadaşlarının tamamladığı "Menekşe'den Önce" filmi, 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivalinde "Toplumsal Vicdan Ödülü"nü kazanmıştır. Daha önce Ankara ve İstanbul'da özel gösterimlerle sınırlı sayıda izleyiciye ulaşan filmin sinemalarda yaygın gösterimi 20 eylülde başlıyor. 70 dakika süren bu belgesel fragmanıyla bile yürekleri burkmaya yetiyor. Zaman Aşımı ile unutturulmaya çalışan bu ayıbı sen unutma, unutturma.






   Belgesele yapımcı olarak Halide Kurt imza atmış. Filmin müziği ise Fazıl Say'a ait. Ayrıca Güvenç Dağüstün, Burcu Uyar ve Cem Adrian da belgeseldeki şiirlerin seslendirilmesinde görev almış.

   "Menekşe'den Önce" Sivas katliamını Menekşe'nin gözünden anlatıyor. Henüz dünyaya gelmeden Sivas katliamında 12 yaşındaki ağabeyi Koray ve 14 yaşındaki ablası Menekşe'yi yitirmiştir. Ailesi hayata tutanabilmek için 16 yıl sonra kendisini dünyaya getirir ve adını Menekşe koyar. Menekşe büyüdüğünde kıyımın izini sürer ve Madımakta meydana gelen olayları anlayabilmek için olayı yaşayan ailelerin izini sürer, onlarla görüşür; konuşur.



    

18 Eylül 2013 Çarşamba

Haber : The Human Body Exhibition

  


    İnsan vücudunun güzelliği ve altında yatan bilimle ziyaretçileri hayranlık içinde bırakmak, aydınlatmak ve eğitmek için hazırlanan "The Human Body Exhibition" sergisi 21 Eylül - 1 Aralık tarihlerinde İzmir de açılacak. İnsanın bilinmeyenlerini ortaya çıkaracak vücutlar Fuar Atlas Pavyonunda sergilenecek. Sergi boyunca gerçekleşecek eğitimlere ve seminerlere de katılabilirsiniz. Detaylı bilgi için : human body izmir 



Yeni Dizi : Orange is The New Black


Tam bir dizi tutkunu olduğumu artık öğrenmişsinizdir. Yine bir "dizi buldum oleey be.." şeklinde sevinirken 2 günde bütün bölümlerini izleyip, 2. sezonunun 2014'te yayınlanacağını öğrendiğimde depresyona sürüklendim ama olsun. 

Piper Kerman'ın Orange is The New Black : My Year in a Women's Prison  adlı anılarından oluşan kitabının televizyon uyarlaması.  (Bundan sonra yazılanlar diziyle ilgili ayrıntılı bilgi içeriyor olabilir, yok efendim şimdi bunu niye söyledin diye sitem etmeyiniz ben baştan uyardım. )



    Dizi Piper Chapman'ın 10 yıl önce sevgilisi ile birlikte uyuşturucu taşıma işine girmesini ve bu yüzden tutklanmasına odaklanıyor. Piper işlerini yoluna koymuş tam da evlilik hazırlıkları yaparken 10 sene önceki suçu yüzünden tutuklanır.  Bu onun için çok zor olacak bir süreçtir. Bir de hapishane de eski sevgilisi Alex'le karşılaşınca, işler daha da karışır.

   Hapishane içerisindeki lezbiyenler, dindarlar, siyahiler, ispanyollar, beyazlar guruplarının içerisinde yer bulmakta zorlanan; diğerlerine göre ekonomik yönden şanslı olmasının dezavantajını yaşayan Chapman uyum sağlamakta bir hayli zorlanacak.



Diziyi izlenebilir ve eğlenceli kılan en önemli unsur tek bir karakter üzerine odaklanmaması. Gördüğünüz tüm karakterlerin hikayesini öğrenme ve onları tanıma imkanı buluyorsunuz ki bu durumda merakı canlı tutarak izlenilebilirliği arttırıyor.


Piper'ın hapishanede karşılaştığı eski sevgilisi Alex ikinci sezonda düzenli olarak yer almayacakmış. Açıkçası ben Alex'e pek ısınamamıştım, isabet olmuş diyebiliriz.


  Larry (Jason Biggs) son zamanlarda hep benzer tarz da rollerle karşıma çıktığından olsa gerek ben pek ısınamadım. Tam bir ezik olduğunu düşündüğüm, Piper'ın hapishane de olmasından faydalanarak şu zamana kadar yazarlık adına hiçbir şey yapamamışken kariyer basamaklarını tırmanması ayrıca gıcık. Chapman (Taylor Schilling) yalnız kalamayan ve sürekli bir temasa, desteğe ihtiyaç duyan değişik bir karakter. Nişanlısının bir çok davranışını fazlasıyla hak ediyor kanımca.

   Red, mutfağın vazgeçilmezi. Anaç tavırları, diktatör ve güçlü halleriyle bir hayli etkileyici. İspanyolları sevsem de 2. sezonda Red'in mutfağını devralması gerekiyor !  


Dizi içerisinde en sevdiğim her çıktığında bolca güldüğüm bir karakter : Crayz eyes :) Neden kendisine deli göz diye hitap ettiklerini bir türlü anlayamayan değişik saçları, heyecanlı hareketleriyle kendisine gülmemek elde değil.


Sophia, istediği kişi olabilmek için uzunca bir müddet çabalamış büyük bedeller ödemiş ve bunun sonucunda oğlundan uzak kalmak zorunda kalmış bir karakter. Karısının onun mutluluğu için seçimlerini desteklemiş olmasına sevinsem de durumu bir hayli karışık. 






Mr. Healy dizinin ilk bölümlerinde sevimli gibi gelse de yönetimdeki enterasan tarzı ve homofobik söylemleriyle oldukça sinir bozucu bir hal aldı. Hele ki son bölümdeki tavrı.. İşte çarçabuk izlemenin en kötü yanı uzun süre merak içerisinde bekleyecek olmak. Naptın sen Chapman?


Taystee, hapishane yani dizi içerisinde gördüğüm en sevimli, hayata bağlı eğlenceli karakter. Tahliye olduğunda fazlacana üzülmüştüm ama o da neyse ki dışarıya dayanamadı ve kendini bir şekilde içeri attırdı. En çok buna sevindim desem yeridir :)

Ne izlesem diye düşünüyorsanız, Orange is The New Black güzel bir tercih olabilir. İzlediyseniz veya izliyorsanız sizin yorumunuz ne, en sevdiğiniz karakter hangisi?

13 Eylül 2013 Cuma

Sesler Çığ Gibi Büyümeli..


    Gencecik bir kız, intihar etti. Ne kadar duyuldu ne kadar anlatıldı bilmem ama Didem Yaylalı hakimlik stajını tamamlamış mesleğe adım atmaya hazırlanıyordu. Sonra birileri tarafından raporda sahtecilik yaptığı iddasıyla -Raporu veren doktor ve hastane hatalı olduklarını defalarca açıklamasına rağmen- meslekten men edildi. Araştırdığında öğrendi ki tek mesele bu değildi, Didem hafta sonları özel hayatında tayt giyiyor, alkol kullanıyordu. Uygunsuzdu tabi ki, yok artık hakime hanım tayt giyer mi? Alkol zinhar yasak hakime içebilir mi? Ailesinden de ayrı yaşıyor, fena ki ne fena. Evli olmayan kadın tek başına yaşayabilir mi? Kaldıramadı, anlam veremedi; inandığı hukuk sistemine yenik düştü.. O da dayanamadı ve gitti.

    Bir dava, yine iki anlamsız harf, Ö.Ç ... 14 yaşında bir kız çocuğu, 39 kişi tarafından cinsel istismara uğradı. Tabi ki hatalı ortada. Bahaneler hazır ve giderekte iğrençleşiyor. Çünkü o ilk başta o adamla görüştü. Başına ne geldiyse hak etti. Onu tehdit ettiler zorladılar, tamam ama o da en başta gitmeseydi... Çünkü o birisiyle konuştuysa, sonrası da onun suçu. Resmen istekli canım ?!

    Yargı, devlet erkek mi? Kadının değeri yok mu? Kendini koruyamayacak mı? 

    Algılarımız nasıl çalışıyor anlamıyorum ancak bunlar ne yazık ki ilk  değil ve sonda olmayacak. Birilerinin birilerine kadının kendi kararlarını vermekte özgür olduğunu; başörtüsü için kavga edecek ve bu konuda karar verecek tek kişinin o olduğunu, giyiminin kuşamının ancak onu ilgilendirdiğini, bedeni üzerindeki kararların ancak ona ait olduğunu, hamileyken özgürce gezebileceğini, istediği zaman istediğiyle evlenebileceğini, istediğinde birisiyle görüşebileceğini hatta sevişmek isteyebileceğini ancak vazgeçtiğinde ötesinin tecavüz olduğunu, iğrenç benzetmeleriyle aklanamayacaklarını anlatmalı. Defalarca, yüzlerce, binlerce kez. Sesler çığ gibi büyümeli, büyümeli ki duyulsun.    

9 Eylül 2013 Pazartesi

Gönüllü Okuyucu Olmak İster Misin?




                    GÖRME ENGELLİLERE YÖNELİK İNTERNET KÜTÜPHANESİ

          Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Teknoloji Laboratuvarı (GETEM) tarafından tasarlanan internet kütüphanesi projesi, görme engellilerin bilgi kaynaklarına erişimini sağlamayı amaçlamaktadır. 

         Sizde dilerseniz bu projede gönüllü olabilir, okuyacağınız her bir kitapla daha çok insana ulaşabilirsiniz. Bunun için detaylı bilgiyi   GETEM E-Kütüphane Gönüllüler sayfasından alabilirsiniz. 

        Yükleyeceğiniz ses kaydetme programıyla bunu yapmak oldukça basit. Site içerisinde programı nasıl kullanıcağınızdan, okuma örneklerine kadar her konuda açıklama mevcut. Talep edilen kitaplar listesinden okumak istediğiniz kitabı seçip, okunup okunmadığını kontrol etmeniz yeterli. 

      Kendi adıma henüz yeni duyduğum bu proje için ön çalışmalara başladım. Sizin de boş vaktiniz varsa ve böyle bir projede yer almak istiyorsanız yapacağınız 10'ar dakikalık okumalarla destek olabilir, sesinizle ışık olabilirsiniz.
         

Tahammül Edememe Sendromu

      
            Tükenmeye ramak kala, infilak etmekte olan bünyelerde azmeden şahsına münhasır yeni bir sendrom : "Tahammül edememe sendromu." Nedeni, niçini yok. Tahammül edememe var. Farklıya, benzemeyene, değişik düşünene,  farklı tercihleri olanlara, istekleri dışında hareket edenlere...

           Ne ara saygımızı kaybettik ve ne ara saldırgan olduk bilmiyorum. Herkeste bir kızgınlık; bakkal, manav, kasiyer, avukat, doktor, dışardaki içerdeki... 

            Tabi bende de... Çok konuşana, boş konuşana, konuşamayana, mıy mıya, yolda abuk sabuk bakana, mora, kırılmış tırnağa, kitap okumayana, müzikten anlamayana, sallayıp savurana, yandaşa, yalakaya, sağa/sola, gürültüye, sessizliğe, yağdı yağacak gibi durup yağmayan havaya, köpüksüz kahveye, soğumuş çaya, sossuz makarnaya, kıvrılmış kitap sayfasına, kaybolan küpeme, geri gelmeyenlere, çabuk gidenlere, gitmek bilmeyenlere, kırılan ayakkabı topuğuna...

          Alice gibi bir tavşanın peşine girdiğim delikten yuvarlanıp, o ilacı içip bambaşka bir dünyaya kavuşsam...  pembe bulutlar, şekerden evler.. Yani o kadarında da gözüm yok aslında. Zaten polyanna gibi dolanmalarada gelemem. Kötü de olsun, iyi de. Ayarında. 

         Ne çok yakın olayım mesela, ne de çok uzak. Kararsız kaldığımda, seçim yapamadığımda su aksın yolunu bulsun. Sabahları hiç erken kalkmayayım ama gün de çabuk bitmesin. Her gün koşayım mesela, ama hiç yorulmayayım. Budist olayım manastıra kapanayım, sırtımda çantam sonsuzu arayayım.. Hiç konuşmadan anlaşabileyim, konuşayım ve hiç susmayayım.  Aynı anda faklı bir sürü yerde olabileyim. Mesela yeşil bir alan olsun, bir ev... Ağaçtan... Bunaldığımda kaçıp gideyim. Ama her dönmek istediğimde de hava kararmadan dönebileyim.. 

         Mümkün olmaz mı?

     
      
        

7 Eylül 2013 Cumartesi

İlk Mim, Tanışalım Mı? : KozmetikTutkunu Etkinliği

1- Önce kısaca kendini tanıtır mısın ? 

Ekonomi son sınıf öğrencisiyim. İzmir'de yaşıyorum. Gezmeyi, yeni insanlar tanımayı, paylaşmayı, öğrenmeyi, okumayı seviyorum.

2- Blog yazma fikri nereden aklına geldi? 

Önceleri takipçi olduğum bir dünyada daha fazla izleyici olarak kalmak istemedim.  Düşündüklerimi, hissettiklerimi, yaşadıklarımı, gördüklerimi paylaşmak; bana ait bir alan yaratmak istedim. Dilediğimce yazıyorum :)

3- Blog içeriğin nedir ?

Tam olarak bir konsepte bağlı olmamakla birlikte güncel olaylardan, yaşadıklarımdan, hissettiklerimden sevdiklerimden, müzikten kitaplardan, film/dizilerden bahsediyorum. 

4-Hangi konularda yazılar okumak hoşuna gider ?  

Müzik, tiyatro, kitap yorumları, güncel olaylar hakkındaki yorumlar, moda blogları, edebiyat ve sinema eleştirileri okumaktan hoşlandığım konular.

5-Kitaplarla aran nasıldır? Klişe bir soru olacak ama en son okuduğun kitap nedir ?

Çocukluğumdan beri okumayı çok seviyorum. Bazen abarttığım aynı anda 2-3 kitap okumaya çalıştığım zamanlarda oluyor ama genel olarak başucumda okuduğum bir kitabım muhakkak vardır. (Okumadan uyumayanlardanım.) En son Umay Umay - Orospu Kırmızı okudum. Şuan da Bedri  Baykam - Kemik ve Pucca - Allah Beni Böyle Yaratmış okuyorum.

6- Modayı takip eder misin? Moda deyince ne anlıyorsun? 

Her kadın gibi modayı takip etmeyi seviyorum. Ancak her trendi de üzerimde uygulamıyorum. Vücudumu tanımaya çalışıyor, üzerime yakışacak ürünleri tercih etmeye dikkat ediyorum. (ki bana göre en çok düşülen hatalardan biridir, bazı parçalar farklı bir beden de güzel durabiliyorken bizde aynı etkiyi yaratmaz.) Genel olarak bir ürünü sevmişsem kolay kolay vazgeçemiyorum ve kombinlerimin içerisinde onu kullanmaya özen gösteriyorum.  

7-Peki ya kozmetik deyince ?

Cildimi korumaya özen gösteriyorum ama kozmetik ürünlerine de mesafeliyim bu konuda. Nedense içinde kimyasal olan ürünlerin cildi daha çabuk deforme ettiğini düşünüyorum ve dolayısıyla natural, doğal içerikli ürünler tercihim.  

8- Ne tarz müziklerden hoşlanırsın? 

Hoşuma giden her tınıyı, her müziği dinlerim. Ancak rap bana müzikmiş gibi gelmiyor fazlacana rahatsız hissediyorum duyduğumda. Arabesk fantezide pek tarzım değil. Genel olarak jazz, soul, house, soft rock, funk tercihimdir. Latin danslarını ve müziklerini de ayrı severim :)

9- Bloğuna ilişkin yapmak istediklerin neler ? Kendini geliştirdikten sonra ne düşünüyorsun? 

Başlangıç olarak "kendim yazarım, kendim okurum" dediğim blogumda kendimi geliştirdikten sonra ne  yapabilirim çokta üzerine düşündüğüm bir konu değildi. Ama dünyaca ünlü bir dergide bir kez olsun yazabilmiş olmak isterim :)

10-İyi bir blogger olmanın yolu nedir sence? 

Kendini geliştirmek, yeniliklere açık olmak, farklılıkları kabullenmek, değişime uyum sağlamak...

11- Blog dünyasında gördüğün en büyük yanlışlar neler ? 

Genel olarak takipçisi fazlaysa güzeldir gibi bir bakış açısı var. Bunun dışında çekilişler tanışmak, paylaşmak adına çok hoş bir etkinlikken hiçbir paylaşımda bulunmadan çekilişlerle takipçi arttırmak yada sadece çekilişle ilgili paylaşımlarda bulunmak biraz kirlilik yaratıyor gibi. (burda kastım tek paylaşımı çekiliş duyurusu olanlar, yoksa ufak sürprizlere yada belirli bir sürede bloggerların yaptıkları etkinliklere karşı değilim, yanlış anlaşılmasın.) Bir de reklam alma olayını abartan bloglar var ki bir noktadan sonra  rahatsız edici bir hal alabiliyor.

12-Bu etkinlikten tam olarak beklentin nedir ? 

Yeni bloglar, keşfedip paylaşımlarda bulunmak :)

13- Bulunduğun şehirde yaşayan diğer blogger arkadaşlarla buluşma ayarlansa katılmak ister misin ? 

Yazılarını takip ettiğim bloglarla yüzyüze buluşup konuşmak, farklı konulardaki düşüncelerini öğrenmek güzel olabilir.

14- Kendinle ilgili 3 olumlu, 3 olumsuz özelliğini söyleyebilir misin?

Olumlu:
Hareketli, yaratıcı, paylaşımcıyım.
Olumsuz:
İnatçı,  dediği dedik, bazı konularda da bencilim. (Ama bunun çokta kötü olmadığı kanısındayım, tabi dozunu ayarladığın sürece.)

15- Bu tarz bir etkinlik nasıl daha da geliştirilebilir ? 

Bloglar ilgi alanlarına, yazdıklarına göre kategorilere ayrılabilir. Böylece özellikle takip etmek istediği tarzda yazılar yazan bloggerlara ulaşmak daha kolay olur. Bunun dışında gerçekleşebilecek yüz yüze görüşmelerde hoş olabilir. Her ay farklı konularda mimler yapılabilir; facebook, twitter üzerinden de tanıtımlar arttırılabilir.

5 Eylül 2013 Perşembe

Yeni Bloglar : Tanışalım, Kaynaşalım :)


                     Merhabalar,

  Sevgili Kozmetik Tutkunu blogunun sahibesi yeni bloggerların tanışması, tanınması adına çok hoş bir etkinlik düşünmüş. Sizde "bende varım" diyorsanız bu etkinliğe katılabilir detayları öğrenebilirsiniz.

4 Eylül 2013 Çarşamba

Paulo Coelho - Şeytan ve Genç Kadın



     Paulo Coelho'nun bir çok kitabını okumuşumdur ve tarzını, yaşama bakışını, romanlarını çok beğenirim. Zaman zaman benzer konular içerisinde tekerrür ettiğini düşünsem de her okuduğum kitabıyla binlerce kez düşünmemi, sorgulamamı, kendimi aramamı sağlar. Büyüler, dualar, danslar, teknikler, öğrenimler... (hangi tarikattaysa beni de alsın, karamsarlığıma derman olur belki :) )




     Birçoklarının unuttuğu; ıssız, kuytu, geride kalmış bir köy ve yaş ortalaması bir hayli yüksek, nüfusu oldukça az. Adeta zamanın dışında yaşayan bir köy halkı.. Tek genç kadın, otelin barında çalışan Chantal'dır. Hayat bu kadın için avlanmaya gelen turistlerle gönül eğlendirmek dışında sıradan geçerken bir gün köye gelen bir yabancıyla herşey değişir. 

   Bir çanta ve bütün köyün hayatı değişecektir. 7 gün verir yabancı ve bu 7 gün içerisinde köy halkı bütün herşeyi değiştirecek bir karar almak zorundadır. Kısacası yabancı bir oyun oynamaktadır ve köy de buna alet olmuştur. 

  "İyi isek Tanrı adildir." İyi ve kötüyü, insan ve tanrı ilişkilerini konu edinmiş bu kitap insanların iç hesaplaşmalarıyla o kadar etkileyici bir hal alıyor ki elinizden bırakamıyorsunuz. 

1 Eylül 2013 Pazar

Güz vakti




     Eylülün ilk günü itibariyle her ne kadar yazın son demlerini hissetsekte  sonbahara adım atmış bulunuyoruz. Yazı da çok severim ama son bahar benim için ayrı güzeldir. Dökülen sararmış solmuş yapraklarıyla bende bir yenilenme, romantizm, farklılaşma gibi duygular canlandırır; bundan mütevellit ruh halim de epey değişir. Bohem bir ruh haliyle evde kedi besleyeyim, belgesel izleyeyim, kahvenin dibini göreyim, her yerde mumlar, tütsüler yakayım gibi ruh hallerine bürünsem ve hatta bu fikirlerimi gerçekleştirsem de (kedi hariç, normalde pek sempati duymasamda -ürktüğümden olsa gerek- bahar aylarında bu durum değişiyor.) 3 güne kalmadan sıkılıveriyorum.   

     Tabi bir de eylül demek "yeni kararlar, başlangıçlar dönemi" demek. Muhtemelen öğrencilik hayatı boyunca herkes "bu sene geçen seneki gibi olmayacak, şunu şunu ve şunu asla yapmayacağım; derslerime çok çalışacağım." gibi cümleler saf etmiştir. (Hiç biri de gerçekleşmemiş, hatta genelde bir önceki senenin tekerrürü halini almıştır.)

     Sonbahar yenilenebilmek adına en çokta "bakım" zamanlarıdır. Efenim bendeniz cilt bakımı konusunda kozmetik ürünlerindense tam bir doğallık tutkunu olduğumdan sabunlara bayılıyorum. Aktar gezip değişik karışımlar keşfetmek en sevdiğim şeylerin başında geliyor. Mecitefendinin "kayısı çekirdeği kremi" aknelerimin coştuğu dönemlerimde kullandığım muhteşem kokusuna bayıldığım nemlendirici özelliği kuvvetli ve aynı zamanda şifalı bir ürün. Cilt ürünleri herkeste aynı etkiyi göstermese de ben memnun kaldım.. Bir de papatya sabunu var ki, hem yüzümü temizleme açısından etkili hem de akne konusunda oldukça başarılı.   

     Platine yakın uzun sarı saçlarım olduğundan ve malumunuz yazın sıcak, deniz suyu, güneş ışığı derken çok yıprandığından eylül ayı benim için tam bir toparlanma dönemi oluyor. Daha önce hiç yaptırmadıysanız "keratin bakımı"ndan ben çok hoşnut kaldım. İnce telli ve çabuk karışan saçlarınız varsa şiddetle tavsiye ederim. Bunun dışında argan yağıda vazgeçilmezim.
        


     Yazın pek çekilmiyor ama ailecek ya da arkadaşlarınızla puzzle yapmakta bence apayrı bir eğlence. Güzel bir müzik, hoş bir sohbet derken zamanın nasıl geçtiğini ve o puzzle'ın nasıl bittiğini inanın anlamıyorsunuz. :)



     Yaz aylarının buhranlı sıcaklarındansa hiç bilmediğimiz sokaklarda kaybolup yeni yerler keşfedebilmekte sonbaharın en güzel aktivitesi. Yağmurlar başlamadan çıkıp gitmediğiniz, ya da şurayı da görseydik dediğiniz ne varsa çıkın dolaşın derim. Çantada sevdiğimiz bir kitap, fonda hoş bir müzik, elimizde kahve bir de karşımızda deniz varsa uffuuuu değilmesin keyfimize.

    Sizin için sonbahar ne demek?