Ne çabuk bağlanıyor, ne kadar da çok seviyoruz. Hele ki biz kadınlar, hamurumuzda sevgi tozu bolca kullanılmış; azıcıkta katlanma iksiri atılmış gibiyiz. Kalbimizi kıran adama, arkadaşımız sandıklarımıza, her fırsatta bir açığını kollayıp "ama başaramadın tatlım" diyen sözde akrabalarımıza... Tamam başta seviyoruz da gerçekleri farketmeye başladığımızda katlanmaya çalışmakta neyin nesi?
Alışkanlıkta en büyük bahanemiz. "Alıştım bir kere kaç senelik kocam, alıştım ben onun bu hallerine iyi kötü arkadaşım" ee sonra? Kötüye alışmak kadermiş gibi sindirip geri çekilmek ne de kolay.
Mücadele etsek olacak ama ona da cesaret mi yok acaba? Vazgeçmek mi koyuyor, adına "emek" dediğimiz zaman mı? Düzelmeyene neyin emeği? Kendimizi sevmekten çekinirken başkalarının isteklerini, kırgınlıklarını, alınganlıklarını mı önemsemek en güzeli?
Çok kızıyorum! Artık bir şeylere alışmak istemiyorum, her sabah aynı kahvaltıya uyanmak; aynı yerde uyumak, aynı pencereden bakmak, aynı saatte aynı kıvamda yapılmış kahveyi içmek...
Hepsinden vazgeçtim.
Yarın başka bir yerde başka bir güneşe uyanıyorum. Tüm korkakların yerine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder